Cumartesi, Mart 3

hava soğuk.evet.

"kara doydun mu hey izmirlii!" diyolar ve ben doymadım, evet. çünkü adam gibi oynamadım bile. bi ilk yağdığında iyiydi, sonra kimse tınlamadı. bilmiyom neden ama insanlar gerçekten herşeyden çabuk bıkıyolar. böyle " ee işte kar napalım? demeselerde, yüzlerindeki ifade fitil olmama yetiyor. tamam anladık hepiniz kara doymuşsunuz. dağılın uleenn!!



Çarşamba, Eylül 7

veronica mars ve koraa!


not: veronica marsı izlememiş ama izlemeyi düşünen varsa okumasın. ya da aslında okumalı mı emin değilim.




dün veronica marsın 3. sezonunu da bitirdim. aslında bu nasıl bitirmek pek anlamadım. göt olmak nasıl bir his yine hatırladım.evet. 


veronicanın olayları çözmesini, iğneli cevaplarını, arkadaşlarını, her bişeyini sevdik. hatun bücür ama taş dedik, kabul ettik.ciddi takılan detektiflerden biraz kurtulmuşken, bi gençlik dizisi de böyle kurgulu ve gaz olurmuş derken neden dizinin finali olmaz?! 3 sezondan sonra mı pat diye yayından kaldırılır?!.. nedenini niçinini bilmeye bile üşeniyorum ama ayıp etmişler ayıp. bi ara milleti filmi gelcek diye de umutlandırmışlar galiba. hayret bişey.


neyse bu arada yine kısa ömürlü olan 2 dizi daha buldum. bakalım onlara da üzülcek miyim..tehe :P

Çarşamba, Mayıs 25

laa la laa la laaa la.

ooy ooyy, nasıl da geçiyor zaman.. son zamanlarda çok sık kullandığım tek cümle bu sanırım. sanki 60ımı geçmişim gibi, çok bildiğimden değil. gerçekten de ne ara geçti bu yıl da anlamadım ama iyiydi ya, buna da şükür.

gintama başladı geçen nisanda, 1 yıl geldi geçti. kavuştuk en sonunda. ama ben eve dönünce izlicem diye karar aldım ve artık evimdeyim ve izliyorum.

işte bu ya, huzura erdim sayılır.

Cumartesi, Aralık 25

ho ho ho gintama yo

bu hafta çok güzel bi hafta. neden mi?:

1. davam en sonunda bitti ( aslında asıl karar çıkmadan tam bitmiş sayılmıyormuş, tabi karşı tarafın pislik yapıp itiraz etme durumu varmış sanırım ama olsun, buna da şükür.) ve uyuz ibne hakim zar zor! benim lehime sonuçlandırdı. asıl sonuç çıkana kadar daha fazla konuşmak istemiyorum aslında. neyse öyle.

2. gintamanın 2. sezonun adını öğrendim, bilmiyorum ne zaman belli oldu tam araştırmadım aslında ama ben tabi nete ne zaman girebiliyosam o zaman görebildiğim için :P yeni gördüm. hatta ismini görmekle kalmadım trailerı da izledim



yarabbi accaayyiip mutluyum ya. yeminle nasıl sevindiğimi o an beni görseniz bile anlayamazdınız, içimde oluyo ne oluyosa tey.. kısıtlı zamanımda bile en az 5 kere izledim sanırım ve mutluluktan ağlamak üzereydim diyebilirim. bazı insanlar abarttığımı düşünür herhal, aslında abarttığımın biraz farkındayım ama seviyorum uleeen!!

keşke hiç dokunmasalar da gintamayı baştan alsam, öyle özledim valla.

Çarşamba, Aralık 1

Kintama?

T-chan da ben de sınav haftasındayız, bunaldık...

diye başlayan bir yazı yazmak için girmiştim aslında bloga.Nasip bunaymış.Forumlarda falan gezinirken GINTAMA IS BACK! diye bi başlık gördüm.Refleks olarak tıkladım her Gintama başlığına yaptığım gibi.Doğruymuş biricik Gin-san'ınımız bize nur yüzünü tekrar göstermeye başlayacakmış nisanda.Hemi de kesinleşmişmiş.Animeye aynı staff devam edecekmiş.(Bitmeyen anime staff sevgisi...Sorachi Sensei kadar seviyoruz bu geyik elemanları)

Yeminle gözlerim yaşardı mutluluktan.Telefona saldırdım t-chan'ı aradım.

-Leem süper bişey oldu.Çok mutluyuuum.
-Noldu ya?
-(anlamsız mutluluk sesleri) Tahmin et tahmin et
-Önlük giyme töreninin zamanı mı belli oldu?
-yok onlarla ilgili değil.başka başka
-Gintama mı başlıyo noluyo anlamadım

Oha diye kaldım direk nokta atışı yaptı ya.O kadar çok ah başlasa modundayız ki ilk aklımıza gelen şeylerden biri.Abartıyor olabiliriz, saçmalıyor olabiliriz ama insanlardan ve muhabbetlerinden sıkılan t-chan ve bana 20dklık da olsa herşeyi unutturan cigerimiz Gintamamıza kavuşacağımız için o derece mutluyuz.Şimdi tek bi sorun kalıyor...Nisana kadar beklemek..

İsmi nolcak acaba?Gintama 2 basit kaçar yaratıcı staffımıza.Bir umut Kintama olur

Bu da WSJ kapağı




Otlamaya geri dönme zamanı.Öğrenci milletinin yüzde doksanı gibi ben de son güne bıraktım.Neyse gece uzun...

Salı, Kasım 16

The'yı atın

Dramalardan fetret yaratan var da filmlerden olmaz mı?Geçen ay t-chan'ın bütün etme eylemelerine karşın tuttum Twilight izledim.Önceden vampir severdim hatta seksi bile gelirdi.Sonra Vampire Knight geldi, ufaktan ürperme başladı bishounenleri görünce, korktum daha sonra olacaklardan.Sonra Edward ve türevleri geldi, liseli ergen zihniyet her nedense parlayan vampirlere salyalanmaya başladı, bendeki ürpermeler tike dönüştü.Ya hakaten tüm ciddiyetimle soruyorum: vampir neden parlar?

Artık filmlerden soğumuştum...Birisi Amelie'yi, Fight Club'ı, Back to the Future serisini açsa bile izleyemeyecek durumdaydım.Sonra Supernatural sezon 6 bölüm 5 geldi.İsmi bile güzeldi Live Free or Twihard.Anladım ki artık dişimi sıkıp mental çöküntümü arkamda bırakmam gerekiyor.Deanciğimin (taş abi nam-ı diğer) o güzide laf sokmaları dayanağım oldu.

Twilightvari bir poster için;

sam:vampires?
dean: these are not vampires man..these...these are deuchebags
---------------

YASAL UYARI :
ilerde çok pis spoiler var

Neyse cesaretimi toplayıp The Social Network'e gittim.Aslında sadece ve sadece David Fincher'ın adını gördüğüm için bileti aldım o akşam.Herkes garip karşıladı çünkü anti-facebookçu olduğumu bilirler.Anti-facebook olayı da yeni modaymış sanırım.Hani her şeye muhalefet olan tiplerin sığınağı.Ben onlardan değilim çünkü en baştan beri facebook fikrine gıcıktım tek nedeni de arkadaşlarımdır.Onların ilkokul arkadaşlarımızı buluyoruz diye kaydolup kaydolup nası birer paparazziye dönüştüğünü gördükçe daha da soğudum olaydan.Babamların yaşında falan olsaydım ben de kaydolurdum sanırım.Çünkü onların arkadaşlarını bulma olayı mantıklı.İnternet mi vardı o zaman?

Film beklentimin üstündeydi.İnanılmaz seri dialoglar var.Ama kesinlikle baymıyor film çok hızlı akıyor.Bana biraz Fight Club'ı hatırlatmadı desem yalan olur.Film Fight Club'daki gibi olayların en başından değil sonuna yakın bi yerden başlıyor.Geriye dönüşlerle boşluklar dolduruluyor.En büyük artı puanlarından biri akılda kalıcı replikleri.Mesela

"Bosnia...they don't have roads, but they have Facebook.."

veya kızın Mark'a söylediği,

"You're going to go through life thinking that girls don't like you because you're a nerd. And I want you to know, from the bottom of my heart, that that won't be true. It'll be because you're an asshole" yürü bee dememe sebep oldu.Puhaha dedirten:

-Mr. Zuckerberg can i get your full attention please?
- No.

Facebook insanların paparizzilik ve gösteriş damarından besleniyor dediğim zamanlar arkadaşlar öff pöff ederdi ama filmi izleyince farkettim ki hakaten öyle.Mark Zuckerberg inek, antisosyal bilmem ne olabilir.Ama insanların ciğerini biliyor.İlişki durumu, fotoğraf ekleme özelliklerini nasıl akıl ettiği en güzel örnekler.Finali çok acıydı aslında.Sürekli refresh yapan Mark...İlişkilerin indirgendiği düzeyi harika anlatmış.


Notlar
* Çalmış mı? he bildiğin çalmış.
*Yav o ikizler aslında tek kişiymiş ya
*"The"yı atın
*Eduardo'ya yapılan itliğin önde gidenidir.Her şey tamam da o affedilmezdi.
*Kampüs çok güzel yansıtılmış, abartılı Harvard gerçeği güzel verilmiş
*Müzikler güzeldi hele club sahnesinde koltuklar titriyordu, kalkıp dans edesim geldi
*En güzeli de hiçbir karakter cilalanmamış, ana karakter diye süper bi melek yok karşımızda
*Mark filmin sonunda eski kız arkadaşının elini tutup "you met me at a very strange time in my life" deseydi ayağa kalkar alkışlardım XD

David Fincher'dan başka bir Fight Club gelmemiş ama kalitesini konuşturduğu bi film olmuş.İzleyin bence, sevgilisini kurtadamla öpüştüren vampirden iyidir

Pazar, Kasım 14

Baya olmuş yaa

Uzun zamandır yazmıyoruz, yazamıyoruz.Benim biraz tembelliğimden t-chan'ın ise imkansızlıklardan.Dizüstüsünü servise kaptırdı bir de davalık oldu 1 senedir onunla uğraşıyor.Eh okullar başladı evden de ayrılınca animelerden, mangalardan, dizilerden ve benden yani hayatın zevklerinden uzak kaldı.Beelzebub okuyacak zamanı zor buluyor blogla nasıl ilgilensin garibim.Bilgisayarsızlığa bu kadar dayanabildiği için t-chan için bir dakikalık saygı duruşu...

1 dk sonra...

Bense zorlu tıp eğitiminden...falan filan demicem çünkü 1.sınıf, mimarlığın tırnağı bile olamaz.Tıpçılar çok çakal ölüyoruz bitiyoruz modundalar sürekli.Varsan baksan adam önceki gece eller havaya modundadır.Mimarlık öğrencisi ölüyorum bitiyorum dediği zaman genelde ardarda iki gün sabahlamıştır, sıçtın mavisini görmenin stresi yıpratmıştır.Tabii bu tıpın kolay olduğu anlamına gelmiyor.İlerki senelerde öttüreceklerini rahat görebiliyoruz.Bilen bilir şemsiye aşamaları vardır hani XD Mimarlıkla niye karşılaştırıyorum çünkü mimarlık terk bir tıp öğrencisiyim. Ama insan tembelliğe alışıyor.Mimarlıktayken banko ayakta geçen günün ardından akşam fellik fellik ortada gezerken şimdi bütün gün amfide oturup sunum dinledikten sonra eve gelip devriliyorum direk dizüstüme de koyuyorum yatağa dizi izliyorum.Bayram tatili oh mis yat izle diye düşünmüş olan varsa direk yan taraftaki resme baksın.Kendileri bayramdan sonra olacak sınavlarımın sadece teorik kısmı için ezberlemem gereken notlar.Ama ben hala utanmazca yeni bir seri daha bitiriverdim iki günde.Gelmeye çalıştığım yer de burası zaten, son izlediğim drama.



Tuh kaka derken dramalara sardım ben de.Önceden niye kıl olduğumun cevabı ise tek kelime: Fangirller.Forumlarda tesadüfen rastladığım "Oppaaa bik bik bik"" türü yorumlar o kadar antipatik ki daha izlemeden burun kıvırttı bana.Bu arada drama dediğimde hep kore kaynaklılardan bahsediyorum, bahsedeceğim.Caponlar 3Dye gelince çuvallıyor.Sanırım seiyuuların kalitesine o kadar alıştım ki capon oyuncuları bünye yadırgıyor.Ama 2D'de Japonya foreva!

İnsan bazen çok zevk aldığı şeylerden bile sıkılabiliyor.Bu sene anime manga olayından öyle sıkılmıştım ki.Malum son zamanlarda adam gibi anime tek tük çıkıyor tüm o ecchiler panty fanserviceler arasından.Ama ÖSSye çalışırken de kafamı boşaltmamı sağlayacak bişeyler lazım.My Sassy Girl'ün trailerına rastladım nette gezinirken.İndirdim izledim ve daha önce izlemediğim için hakaten kendime çok sövdüm.Oradan dramalara başladım falan.Amaaa sonra öyle bir dramaya denk geldim ki Kore serüvenimi fetret devrine soktu.Hala resimlerine falan denk geldiğimde ürperiyorum.O dizi herkesin ölüp bittiği, en ateşli fangirllere sahip BOF'du.Bir tek dileğim var bir daha böylesine denk getirmesin yaradan.Tiplerin kaşarlığından gir karakterlerin zayıflığından, klişeliğin parayla süslenmişliğinden çık.

Beni fetret devrinden kurtaran bir kısmını tesadüfen izlediğim My Girl oldu.Ordaki kız favori drama karakterimdir.Kendi kendine söylenmeleri, çocuğu kekledikten sonra gevrek gevrek gülmesi, ayaküstü dokuz yalan uydurması, şekerliği...Bir de diğer dizilerde olduğu gibi esas oğlan olamayan garibana yavşamaması, en başta olmaz deyip kesitirip atması var.Kaşarlık oranı sıfır.Tabii hemen her dramada olduğu gibi bu da eğlenceli, güzel başlayıp sonlara doğru sıkıcılaşıyor.Sonunda da neredeyse hiçbir şey olmuyor.Olsun o kız için izlemeye değerdi.

En son izlediğim drama da My Girl etkisi yaptı.Çok duyduğum ve izlemekte çok geç kaldığım My Name is Kim Sam-Soon. Yine başroldeki ablaya hasta oldum.Kendisi pasta şefi, esas oğlan da restoran sahibi dersem heralde nasıl biraraya geldikleri biraz olsun anlaşılır.Ablamızın hayatta 3 amacı var: İsmini değiştirmek, evlenmek, kendi pastanesini açmak.Kimseye eyvallahı yok.Bir laf söyle bin laf işit.Tepesi attığı anda bağırıp çağırıyor, affetmiyor küt küt indiriyor..Esas oğlanı yataktan tekmeleye tekmeleye atması beni benden aldı.Aslında dizideki bütün kadınlar öyle.Otel sahibi annenin de orta sınıf annenin de çocuklarına temiz bir sopa çekmesi diziyi çok doğal yapan kısımlardan olmuş.Sanırım korelileri en çok bize benzettiğim anlar annelerin gözlerini belertip dişlerinin arasından konuşmalarını izlerkendi."aa anne seni yapmışlar" dedim direk.Her şeyi geçtim o kan grubu muhabbeti yok mu oy oy mahvetti beni ya.Top 5'e girdi direk.Sonlarına doğru durgunlaşsa da aşk üçgeni baymıyor.Entrikalarla dolu fırtınalı aşk yok öyle.Oh be dedim ya Shining Inheritance'ı izlemiştim annem yüzünden, kıyım kıyım olduydu içim.Anladım ki ben dramaları komedi kısımları için izliyorum.Esprileri beynimle aynı rezonansta.Tuvalet, yellenme muhabbetleri çok fazla.Eh en sevdiğim şeylerden biri bok muhabbeti olduğu için bana gün doğuyor.Bu arada dizide kıza şişko deyip durdular çok darıldım.Ben de o abla gibiyim ama balık etliyim diyorum.Kore standartları acımasız azizim.

Müziklerine gelince...Açıkçası bu diziyi indirmemin sebebi Clazziquai'dı.Son zamanlarda sardım bu gruba ve grubun erkek vokalisti Alex'e.Şu sıralar sürekli dinlediğim 4-5 şarkı var hepsi de bu zatların.Alex'in sesi gerçekten de kadife gibi zaten kendisine We Got Married'den sempatim de var.Grup hakkında yazmak istiyorum ama henüz etraflıca bilgim yok.Öğreneyim biraz daha dinleyeyim öyle.Grup diziye iki şarkı yapmış."Be My Love" ve bence asıl bomba olan "She Is".Hem şarkı çok güzel hem de diziye cuk oturuyor çaldığı yerlerde.Ama diziyi izlemeden dinlemeyin hakkını verin şarkının.

Daldan dala atladım ama hiç yoktan iyidir.Bundan sonra adam gibi yazmaya çalışacağım ve sürekli...evet..

Cumartesi, Ekim 2

inspire me now



Son zamanlarda keşfettiğim bir siteden hepsi.Site ilk kez karşıma çıktığında sadece eheheh demiştim ama sonra farkettim ki 2 saat olmuş ve ben hala ayrılmamışım başından.İlginç mobilya tasarımlarından tutun da yaratıcı reklam afişleri,sokak resimlerine kadar herşey var sitede.Her seferinde de resimlere baktıktan sonra içim cız eder.Vay be ne insanlar var keşke ben de azcık nasibimi alabilseydim yeteneklerinden diye.Yalan değil hep hayran olmuşumdur orjinal, yaratıcı tiplere ama artık bu site kıskanma boyutuna getirdi olayı.Hatta artık taş bir koca istemiyorum yaratıcı bir koca istiyorum çocuklarıma bulaşsın biraz, benim gibi yontulmamış olmasınlar diye XD

İşin şakası ilerde Allah yürü ya kulum der de para gani olursa burdaki tasarımları evimde (olursa!) istiyorum.Çünkü mobilyalara hakaten hayran kaldım.Mal mülk sevgim yoktur ama sitedeki bazı mobilyaları istediklerim listesinin ilk onuna koydum :p Birinci sıra değişmez: KOTATSUUU! (bu arada bence kotatsuyu icat eden dahi olmalı.nobel falan ona gitmeliydi)

Mobilyaları geçtim reklamlar arasında müthiş şeyler var.Aynı şekilde duvar resimleri arasında da.Onlara bakarken aklıma gelen neden bizim ülkemizde biçok yer gezmiş olmama rağmen böyle şeylere neredeyse hiç rastlamamış olduğumdu.Eskiden reklamlar çok güzel olurdu (mesela Yapıkredinin reklamlarını hatırlıyorum.Sloganları herkesin diline dolanırdı falan).Ülkemiz gittikçe tekdüze,yapmacık ve yaratıcılıktan yoksun hale geliyor.Çok yetenekli insanlar var fakat bırakın medyayı kendi iş alanlarında bile esameleri okunmuyor.Mimarlıktaki büyük sınıflardaki arkadaşlarımdan biri bazı tasarımcıları göstermişti bana.İlk defa o zaman endüstriyel tasarım bölümüne gitmek için kendini parçalayan arkadaşımı anlayabildim.(Laf aramızda kendisi hala okuyor olmasına rağmen harika işler ortaya çıkarıyor.Evimi ona döşeteceğim :p) Arkadaşıma "nerde çalışıyo bu adamlar sen de git çalış staj yap" dedğimde sence bu adamların Türkiye'de kıymetlerinin bilinmesi ihtimali nedir demişti...

Adresi vermezsem tabi yazının da tavsiyenin de yararı kalmaz

http://szymon.tumblr.com/



Neyse uzun lafın kısası bu siteye göz atmanızı tavsiye ederim.Kafa dağıtmak, keyfinizi yerine getirmek için birebir.Gönderen kişilere falan dikkat ederseniz Türklerden isimler var ve çok hoş şeyler gönderiyorlar.Neden bundan bahsettim maalesef Haydarpaşa Garı Projeksiyon Gösterisi'ni burada gördüm, burada öğrendim, burada aaah yaa dedim.


Yekpare [video] by nerdworking


Yekpare [video] by nerdworking



Salı, Eylül 7

sulugöz vardı bi




Hala var mı bilmiyorum valla ne severdim ama ya.Bööyle ekşi limon tuzu tadı...Sakızını sevmezdim çok tatlı gelirdi ama 3 saniyelik o zevk için katlanırdım sakızına.Her şey gibi o da bozuldu ekşiliği azaltıldı biz büyüdükçe.Bunun dışını yalayıp atan tipler vardı.Zengindi onlar


Sulugöz demişken aklıma çocukken çiğnediğim sakızlar geldi.Cicoz vardı 3 tane renkli toptan oluşan onu alır paylaşırdık 3 kişi (oha ya artık nasıl züğürtsek).2 kişi olunca çok problem olurdu ama ya...
Tabii bi klasik Şıpsevdi vardı.Kavunluydu mavisi ama pembelisi nasıldı bilmiyorum.Aynı mıydı ki? Herkes hatırlar içinden Aşk...hede hödödür... gibi yazılar çıkardı.Bayağı salaktı o yazılar.Ne mutlu ki o zaman da salak olduğunu düşünürdüm.Çocukluğumun en azından bu kısmından utanacak bişeyim yok



Başka düşünüm ama aklıma gelmedi.Artık bunları hiç aramıyo göz ya.Direk falım,first vs alıp geçiyoruz.Acaba şimdiki çocuklar da mı böyle?Bizim gibi cicoz paylaşıyorlar mı?2 kişi olunca karınlarına ağrı giriyo mu kim alcak pembeyi lan diye.Yoksa asai üzümlü first mü çiğniyorlar?

Pazartesi, Eylül 6

2 gün demee, hiç belli olmaz abii..


geçen gün okul kaydı dönüşünde, kütahya'ya bağlı simav ilçesindeki kaplıcalara gittik. babam pek sever kaplıcaları, yolumuz üstü diye hemen değerledirmek istedi bu fırsatı (ama ne üstüydü sormayın, 100 km daha gittik kütahya merkezden, o da eder en az 1 saat) . neyse, ramazandan dolayı pek bi insan yoktu, hatta her yerde tadilat vardı. neyse işte, artık gelmişken 1 gün kalalım da gidelim dedik. zaten mis gibi temiz hava, ohh ister yan gel yat, ister göbek at. (yalnız kaplıcanın faydalarına inanmam için saçımın yumuşaması yetti, izmirde kazık gibi oluyor kafa ya, tükürem!)



ertesi gün, gelmişken gezelim düşüncesiyle ilçe merkezine indik, çarşıyı gezdik. ilk dikkatimizi çeken şey, bayağı küçük bir yer olmasıydı. dolandık dolandık yine aynı yere geldik. büyükşehire neden büyükşehir dediklerini yaşayarak anlamış oldum, pek il dışına çıkıp gezmişliğim yoktur (tatil beldeleri dışında) . ikincisi, yemek veren işletmelerin neredeyse hepsi kapalıydı. bizim izmirde herkes normal bir şekilde ha ramazanmış ha değilmiş, "herkesin kendi seçimi kardeşim"deyip, isteyen tutar isteyen tutmaz mantığında olduğundan oruçluya hiç saygı yoktur. olan yerler de belli yerler zaten bilen bilir. neyse işte dedim, vay anasını çoğunluk oruç tutunca böyle oluyormuş demek. anamlar da hemen " ee kızım eskiden böyleydi işte ramazanlar, tutmasa bile insanlar tutanların önünde yemezdi..".vs.


çarşının içinden çektiğim fotolardan bazıları. ilk foto bi kalaycıdan ki nedense beni hep çekiyo böyle şeyler. diğer ikisi abdest alma yerleri. aslında bir tane daha vardı bunlardan, yani 3 taneydi ve hepsi yakın aralıklarla çarşının içinde camiye doğru sıralanmıştı.

son olarak küçücük yerde bir sürü cami olmasıydı. birkaç tanesi de baya eski camilerdi, hatta bir tanesini restorasyon yapıyorlardı.

gezdik, bikaç bişey aldık, sonra sorduk esnafa, nereye gidek görek diye. dediler hisar var, oraya çıkın manzara var. hisar dedikleri yere çıktık. hisar deyince ben eski kale gibi bi yer bekliyom düz mantık :) ama öyle bişey yoktu. aslında varmış da kalmamış gibisinden bişeyler söylediler ama ben pek anlamadım.









aslında bu yazıyı yazmamdaki en büyük sebebe geldik :D hisara çıkınca çocuklar için küçük bi park vardı ve ordaki kaydırak beni benden aldı. eski bi kaydırak olduğu kesin ama çok acayip bişey ya :D bi kere çok uzun ve eni dar. bi kere binmen için çok zayıf olman lazım, şimdinin fast food çocukları dedikleri biraz zor biner. :D bakıp bakıp güldüm ya, adamlar bildiğin otoban esintili bir kaydırak yapmışlar.
anam ne var işte eski kaydıraklardan gibisinden konuştu ama benim hoşuma gitti ya, küçük çocukları uçurmuştur diye düşündüm baktıkça. bilmiyom çok mu uçtum hayallerde :D

ha bi de son olarak kaplıcanın bünyesindeki park daha dehşetti benim açımdan, çünkü 6 tane evet tam 6 tane mis gibi demir boru tutuncaklı, odun oturma yerli eski gibi ama değil, benim için süper salıncaklar vardı. şimdiki plastik parklardan değildi. yaklaşık 20 dk hiç durmadan kulağımda mp3le sallandım. süperdi, acayip mutlu oldum. akşamdı bi de, pek bakan da yoktu, yanıma gelip sallanan çocuklarda hiç bişey demediler. sevdim veledleri kehkeh..

ha son olarak simav belediyesinin sitesinde tarihi yerler hakkında açıklayıcı bilgiler var. biz bi rehber eşliğinde gezmediğimiz için pek bişey anlamadan döndük eve ama nette arayınca bulunuyormuş, tabi güzel bişey.

evet, benim için beklenmedik anlarla doluydu bu 2 günlük gezi, iyiydi.